Rahman ve Rahim olan
Allah’ın adıyla
03 Mayıs 2016 Salı gününü Çarşambaya bağlayan gece, Peygamberimizin
(sas) ihsan ve ikram dolu mucizevi bir yolculukla Cenâb-ı Hakkın yüksek
huzuruna kabul edildiği Miraç gecesini yeniden idrak edeceğiz. Recep ayının 27.
gecesinde gerçekleşen bu tarihî yolculuk İsra adı verilen bir gece yürüyüşüyle
başlamış, oradan da semaya uzanmıştı. Kutlu yolculuğun ilk aşaması Kur’an-ı
Kerim’de şöyle anlatılmaktadır: “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını
gösterelim diye kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini
bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç
şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”
Miraç, Sevgili
Peygamberimizin (sas), amcası Ebû Tâlib’i ve eşi Hz. Hatice validemizi peş peşe
kaybetmenin acısını yaşadığı, destek arayışı için gittiği Tâif’ten taşlanarak
döndüğü Hüzün Yılı’nda gerçekleşmiştir. Tarihin derinliklerinde yitip gitmeyen
bu fevkalâde buluşma, her müminin günde beş defa kıldığı namaz aracılığıyla
daima canlı kalmakta, yılda bir defa da bütün müminlerin idrakini yücelere
doğru yönlendirmektedir.
Yeryüzünün manevi
odaklarından, Mescid-i Haram ve Mescid-i Aksa arasındaki bağları güçlendiren
miraç, Müslümanların gönül dünyalarını da öylesine güçlendirecek, sıdk ve
imanlarını pekiştirecek, kardeşlik bağlarını kuvvetlendirecek manevi bir
tecrübedir. Habib-i Edibi’ni teselliye, desteğe ve güvene davet eden miraç,
Müslümanları da huzura, hakikate ve marifete davet etmektedir.
Sevgili Peygamberimizin
(sas) Miraç’tan hediye olarak getirdiği Bakara suresinin son ayetlerinde
Rabbimiz bizlere yüksek sorumluluklarımızı ve zaaflarımızı birlikte
hatırlatmaktadır. Her sorumluluk bir emanettir ve emaneti omuzlarında taşıyan
her insan, her türlü kin ve öfkeden, haset ve kıskançlıktan, gurur ve kibirden
uzak durarak bütün insanlara hatta bütün mahlûkata karşı mütevazı ve alçak
gönüllü olmak zorundadır. Zira Efendimizin (sas) ifadesiyle tevazu yüceltir,
kibir düşürür, gurur aldatır, haset bitirir. Nefsimizin ölümcül zaafları bizi
her türlü miraçtan, yüceliş ve yükselişten alıkoyar.
Yüce İslam’ın insan ve
toplum tasavvurunda Allah’ın kullarının birbirine üstünlüğü yoktur. Güç, kuvvet
ve kudret yalnız ve yalnız Allah’ındır. Başımıza gelen her musibeti ve
felaketi, bizler acaba Allah’ın gücüne gidecek bir hatamız mı oldu, bir gönül
mü kırdık, diye kendi nefis muhasebemize vesile bilir ve son nefesimize kadar
bu sorumluluk duygusuyla hareket ederiz.
Yeryüzünün bütün canlılarına olduğu gibi
yaratılmışların en seçkini ve şereflisi olan insana hürmet etmeye, insanın ve
bütün canlıların hukukunu korumaya mecbur ve mahkûmuz. Bizler sadece musalla
taşının önünde değil; hayatımızın her anında birbirimizin rakipleri değil
şahitleriyiz. Dolayısıyla birey, toplum ve toplumsal düzeni korumakla görevli
olan herkesin, hepimizin birbirimizin hukukunu koruması en mukaddes
görevlerimizin başında gelir.
İç huzurumuzun, muhabbet
ve kardeşliğimizin biraz zedelendiği; öfke, kibir ve gururla köpüren
nefislerimizin duygularımıza, vicdanlarımıza hükmettiği; akl-ı selimin,
sağduyunun sesini yeteri kadar duyuramadığı; bilerek ya da bilmeyerek
birbirimizi incittiğimiz; öfkelerimizin sokağa, meydanlara taştığı şu hüzünlü günlerde
bir cankurtaran, bir can simidi gibi, bir hazık hekim gibi, bir şifa reçetesi
olarak imdadımıza yetişen, ruhumuzu serinleten mübarek Mirac Kandili’mizi
başımıza tac ediyor, ilahi müjdelerle, bağış ve lütuflarla, ikram ve ihsanlarla
gelen bu güzel kandili sevgiyle, hasretle ve özlemle selamlıyoruz.
Bu kutlu gecenin yüzü
suyu hürmetine Rabbi Rahimimizden incinmiş kalplerimizi te’lif ederek
birleştirmesini diliyoruz. Allah’ım bize merhamet eyle! Bizi birbirimize
şahitler ve veliler kıl! Bizi birbirimize düşürmek isteyen, kuvvetimizi
parçalamak, dayanışma ruhumuzu zayıflatmak, yuvamızı dağıtmak isteyen her türlü
fitne ve fesattan bizleri muhafaza eyle! Muhabbetimize, birliğimize,
kardeşliğimize gölge düşüren her türlü şiddetten, nifaktan, tefrikadan, şeytandan
bizleri muhafaza eyle!
Miraç Kandili vesilesiyle
hatırlatmak isterim ki tarih boyunca farklılıkları zenginlik olarak kabul etmiş
bir medeniyetin mensupları olarak birbirimize her zamankinden daha çok hoşgörü
göstermeliyiz. Birbirimizle daha çok konuşmalıyız. Birbirimizi daha çok
dinlemeliyiz. Birbirimizi daha çok anlamaya çalışmalıyız.
Bugün Mirac-ı Nebi’nin sırrına vakıf olmanın
yollarından biri de ibadet ve taatimizi bu gecenin hürmetine gerçekleştirirken
sağlam ve donanımlı birer mümin olmanın yollarına vasıl olmaktır. Başkaları
için ne ifade ettiğimiz, kimi neden öfkelendirdiğimiz, kimlerin duasına muhtaç
olduğumuz, kimlerin şerrinden Allah’a sığınmamız gerektiği konusunda alnımızı
secdelerden kaldırmadan kendimizi sorgulamamız gerekmektedir.
“Hassas ve sorunlu
dönemeçlerden geçtiğimiz şu günlerde Mirac-ı Nebi’ye hürmeten kırılan kalpleri
onarmak, yıkılan köprüleri yeniden kurmak yapmamız gereken vazifelerdir…”
Hassas ve sorunlu
dönemeçlerden geçtiğimiz şu günlerde Mirac-ı Nebi’ye hürmeten kırılan kalpleri
onarmak, yıkılan köprüleri yeniden kurmak, unuttuklarımızı bir daha hatırlamak,
kaybettiklerimizin peşine düşmek yapmamız gereken vazifelerdir.
Bu duygu ve düşüncelerle aziz milletimizin,
gönül coğrafyamızdaki kardeşlerimizin, yurt dışındaki millet varlığımızın ve
bütün İslâm âleminin mübarek Miraç Kandilini tebrik ediyorum. Bu mübarek gece
vesilesiyle ülke olarak son günlerde yaşadığımız olumsuzlukların yerini sağduyu
ve sükûnetin; barış ve huzurun almasını; ayrıca yakın coğrafyamızda zulüm,
haksızlık, şiddet ve terörün altında inim inim inleyen İslâm beldelerinin
tekrar barış yurduna dönüşmesi için Rabbime dua ve niyaz ediyorum.
Sevgili Peygamberimizin
(sas) Miraç’tan hediye olarak getirdiği Bakara suresinin son ayetlerinde
Rabbimiz bizlere yüksek sorumluluklarımızı ve zaaflarımızı birlikte
hatırlatmaktadır. Her sorumluluk bir emanettir ve emaneti omuzlarında taşıyan
her insan, her türlü kin ve öfkeden, haset ve kıskançlıktan, gurur ve kibirden
uzak durarak bütün insanlara hatta bütün mahlûkata karşı mütevazı ve alçak gönüllü
olmak zorundadır. Zira Efendimizin (sas) ifadesiyle tevazu yüceltir, kibir
düşürür, gurur aldatır, haset bitirir. Nefsimizin ölümcül zaafları bizi her
türlü miraçtan, yüceliş ve yükselişten alıkoyar.
Yüce İslam’ın insan ve
toplum tasavvurunda Allah’ın kullarının birbirine üstünlüğü yoktur. Güç, kuvvet
ve kudret yalnız ve yalnız Allah’ındır. Başımıza gelen her musibeti ve
felaketi, bizler acaba Allah’ın gücüne gidecek bir hatamız mı oldu, bir gönül
mü kırdık, diye kendi nefis muhasebemize vesile bilir ve son nefesimize kadar
bu sorumluluk duygusuyla hareket ederiz.
Yeryüzünün bütün canlılarına olduğu gibi
yaratılmışların en seçkini ve şereflisi olan insana hürmet etmeye, insanın ve
bütün canlıların hukukunu korumaya mecbur ve mahkûmuz. Bizler sadece musalla
taşının önünde değil; hayatımızın her anında birbirimizin rakipleri değil
şahitleriyiz. Dolayısıyla birey, toplum ve toplumsal düzeni korumakla görevli
olan herkesin, hepimizin birbirimizin hukukunu koruması en mukaddes
görevlerimizin başında gelir.
İç huzurumuzun, muhabbet
ve kardeşliğimizin biraz zedelendiği; öfke, kibir ve gururla köpüren
nefislerimizin duygularımıza, vicdanlarımıza hükmettiği; akl-ı selimin,
sağduyunun sesini yeteri kadar duyuramadığı; bilerek ya da bilmeyerek
birbirimizi incittiğimiz; öfkelerimizin sokağa, meydanlara taştığı şu hüzünlü
günlerde bir cankurtaran, bir can simidi gibi, bir hazık hekim gibi, bir şifa
reçetesi olarak imdadımıza yetişen, ruhumuzu serinleten mübarek Miraç
Kandili’mizi başımıza tac ediyor, ilahi müjdelerle, bağış ve lütuflarla, ikram
ve ihsanlarla gelen bu güzel kandili sevgiyle, hasretle ve özlemle
selamlıyoruz.
Bu kutlu gecenin yüzü
suyu hürmetine Rabbi Rahimimizden incinmiş kalplerimizi te’lif ederek
birleştirmesini diliyoruz. Allah’ım bize merhamet eyle! Bizi birbirimize
şahitler ve veliler kıl! Bizi birbirimize düşürmek isteyen, kuvvetimizi
parçalamak, dayanışma ruhumuzu zayıflatmak, yuvamızı dağıtmak isteyen her türlü
fitne ve fesattan bizleri muhafaza eyle! Muhabbetimize, birliğimize,
kardeşliğimize gölge düşüren her türlü şiddetten, nifaktan, tefrikadan, şeytandan
bizleri muhafaza eyle!
Miraç Kandili vesilesiyle
hatırlatmak isterim ki tarih boyunca farklılıkları zenginlik olarak kabul etmiş
bir medeniyetin mensupları olarak birbirimize her zamankinden daha çok hoşgörü
göstermeliyiz. Birbirimizle daha çok konuşmalıyız. Birbirimizi daha çok
dinlemeliyiz. Birbirimizi daha çok anlamaya çalışmalıyız.
Bugün Mirac-ı Nebi’nin
sırrına vakıf olmanın yollarından biri de ibadet ve taatimizi bu gecenin
hürmetine gerçekleştirirken sağlam ve donanımlı birer mümin olmanın yollarına
vasıl olmaktır. Başkaları için ne ifade ettiğimiz, kimi neden
öfkelendirdiğimiz, kimlerin duasına muhtaç olduğumuz, kimlerin şerrinden
Allah’a sığınmamız gerektiği konusunda alnımızı secdelerden kaldırmadan kendimizi
sorgulamamız gerekmektedir.
Hassas ve sorunlu
dönemeçlerden geçtiğimiz şu günlerde Mirac-ı Nebi’ye hürmeten kırılan kalpleri
onarmak, yıkılan köprüleri yeniden kurmak, unuttuklarımızı bir daha hatırlamak,
kaybettiklerimizin peşine düşmek yapmamız gereken vazifelerdir.
Bu duygu ve düşüncelerle
aziz milletimizin, gönül coğrafyamızdaki kardeşlerimizin, yurt dışındaki millet
varlığımızın, Erzincan’ımızın ve bütün İslâm âleminin mübarek Mirac Kandilini
tebrik ediyorum. Bu mübarek gece vesilesiyle ülke olarak son günlerde
yaşadığımız olumsuzlukların yerini sağduyu ve sükûnetin; barış ve huzurun
almasını; ayrıca yakın coğrafyamızda zulüm, haksızlık, şiddet ve terörün
altında inim inim inleyen İslâm beldelerinin tekrar barış yurduna dönüşmesi
için Rabbime dua ve niyaz ediyorum.
Yavuz KARABAYIR
Erzincan İl Müftüsü