03.10.2022

MÂBEDİ MÂMUR KILMAK: BİR CAMİYE CEMAAT OLMAK

MÂBEDİ MÂMUR KILMAK: BİR CAMİYE CEMAAT OLMAK

Toplumdaki huzurun ve güvenin sembolleri olarak mü’minleri içerisinde cem eden camiler, İslam’ın en mukaddes mekânı olan Mescid-i Harâm’ın yeryüzündeki şubeleri, birliğimizin ve dirliğimizin nişaneleridir. Peygamber Efendimizin ifadesiyle camiler, “Allah katında en makbul mekânlardır.” (Müslim, Mesâcid, 288.)

Minarelerinden yükselen kutlu nidâlarıyla insanlığı kurtuluşa çağıran, mihrabıyla küfre ve cehalete savaş açan, minber ve kürsüsüyle ilim ve hikmetin basamaklarında yücelten, omuz omuza saf tutan müminlerin kardeşliğini ve ümmet olma bilincini pekiştiren müstesna yapılardır camilerimiz.

Cemaat ise; ibadet maksadıyla Allah’ın huzurunda bir araya gelip namaz kılan Müminlerin ortak adı olarak medeniyetimizde yer etmiş, dinî bir kavramdır.

Toplum hayatında fertleri birbirine kenetleyen, kaynaştıran, kardeşlik duygularını geliştiren, birlik ve beraberliği pekiştiren; kısaca, sosyal bütünleşmeyi sağlayan unsurların başında manevî değerler ve ibadetler gelmektedir. Bu ibadetleri belli bir disiplin etrafında, ümmet olma bilinciyle gerçekleştirebileceğimiz en uygun zemin ve mekânlar ise kuşkusuz mabedlerimizdir.

Bugün mâbedlerimizi inşâ etme, onları mamur etmenin yanı sıra, içerisini cemaatle tezyîn etme ve cemaatleşme şuuruyla “Allâh’ın ipine toptan ve sımsıkı sarılarak” (Âl-i İmrân; 3/103) kulluk disiplini içerisinde bir hayat sürdürmeye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız vardır.

Kültürümüzde cemaat olmak; tevhit bilinciyle kaynaşmak, vahdete ermek demektir. Birlik içerisinde dirlik ve düzenli bir hayatı deruhte etmektir. Bu yönüyle cemaat kelimesi kadın-erkek, yaşlı-genç, zengin-fakir, engelli-engelsiz toplumun her kesiminden, her yaştan ve her sınıftan Müslümanı içinde barındırır. Peygamberimizin hayatından bir örnekle meseleye bakacak olursak şöyle ki; Kur’an’ımızın bize öğrettiği şekliyle âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’in dünyadaki son günüydü. O sabah, hastalığından dolayı mescide gidememişti. Evinin mescide bakan penceresini araladı ve sabah namazı kılan ashabını bir müddet seyretti. Ashâb-ı kirâmın, saf tutarak Hz. Ebû Bekir’in imametinde cemaatle huşû içerisinde namaz kıldıklarını görünce çok sevindi, tebessüm etti ve Rabbine şükretti. (Buhârî, Ezân, 46, Müslim, Salât, 98.)

Elbette bir mâbedi mâmûr kılmak ve oraya cemaat olmak için uyulması gereken bir takım kurallar ve âdablar vardır. Mümin, gönül dünyasını durulaştırmak için camiye giderken Allâh-u Teâlâ’nın “Ey Âdemoğulları! Her mescide gidişinizde güzel ve temiz elbiselerinizi giyinin …” (Araf, 7/31.) ayeti gereğince beden temizliğine dikkat eder, güzelce abdestini alır. Kılık kıyafetinin hem temiz hem de namazın şartlarından olan setr-i avrete uygun olmasına özen gösterir. “Camide cemaatle kılınan namazın yirmi yedi kat faziletli olduğunu” haber veren (Müslim, Mesâcid 51.) Allah Resûlü’nün müjdesine nail olmak isteyen Müslüman, nahoş kokan yiyecekler ve içecekleri tüketerek camiye gelmenin sünnete aykırı olduğunu bilir. (Buhârî, İ’tisâm, 24.) Güzel kokular sürünür. Hiçbir kardeşine rahatsızlık vermez, onların huşu içinde namaz kılmalarını engelleyen hal ve davranışlardan kaçınır. Kulluk görevini ifa ederken kul hakkına girmemeye özen gösterir. Sevgili Peygamberimizin cemaate yönelik şu uyarısını asla unutmaz. “Dikkat edin! Hepiniz Rabbinize münâcât ediyorsunuz. Birbirinizi rahatsız etmeyin!...” (Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 25.)

Camiilerde vaaz ve hutbeler, birer eğitim yuvası olan camilerin insanlığı imana, irfana, ahlaka davet eden sesleridir. Caminin ve cemaat olmanın adabı olduğu gibi hutbe dinlemenin de bir adabı vardır. Hutbe okunurken huşu içinde hatibi dinlemek dini bir gerekliliktir. Yanındakiyle konuşmak, başka şeylerle ilgilenmek, cep telefonuyla meşgul olmak hutbenin özünden uzaklaşmaya, mesajını kaçırmaya ve sevabından mahrum kalmaya sebep olur. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bir müminin hutbe esnasında göstermesi gereken duyarlılığı şöyle ifade etmiştir: “Cuma günü imam hutbe okurken konuşan arkadaşına: ‘Sus!’ desen bile hatalı bir iş yapmış olursun.” (Buhârî, Cum’a, 36.)

Diyanet İşleri Başkanlığı’mız bu yıl Camiler ve Din Görevlileri Haftası ile Mevlid-i Nebi Haftası’nın aynı hafta içerisinde idrak ve ihya edilmesi amacıyla, “Peygamberimiz, Tebliğ ve İrşâd” temasını gündeme alarak ülkemiz nezdinde bir bilinç oluşturmaya, Rasûlullah (s.a.v.) efendimizi ve onun getirdiği hayat ölçülerini topluma yeniden hatırlatmaya vesile olsun diye bir dizi etkinlik/faaliyet yapılması için çalışma başlatmıştır.

Onun bize tebliği ve ümmetini irşâdından yola çıkarak bizler de öncelikle  namazlarımızı camilerde cemaatle eda etmeye gayret göstererek camilerimizi canlı tutalım. Resul-i Ekrem Efendimiz ile aydınlanan asr-ı saâdette olduğu gibi, bugün de ailece camide olalım, çocuklarımızı camiye alıştıralım. Saflarımızı namaz için sıklaştırırken, çocuklarımız için saflarımızda yer açalım, onları elinden tutup cami ve cemaate alıştıralım. Yaramazlıklarını bahane ederek onları camiden uzaklaştırmak yerine, caminin ve cemaat olmanın değerini anlatalım, adabını öğretelim.

Kadın-erkek bütün Müslümanlar, gönülden bağlı olduğumuz camilerimize hürmette kusur etmeyelim. Vaaz ediliyor veya Kur’an-ı Kerim okunuyor ise can kulağıyla dinleyelim. Cuma namazının geçerlilik şartlarından biri olan hutbenin, namazın bir parçası olduğunu unutmayalım. İlgi ve alakamızı sadece hatibe ve hutbeye verelim. Sözün en güzelini dinleyip ona uyanlardan olalım. Her daim Allah’ın huzurunda ve ibadet halinde olduğumuzun idrakiyle yaşayalım.

Son söz olarak; eğer bizler de mabedlerimizi mâmur kılmak istiyorsak, hemen bir camiye cemaat olmalı, hayatımızı o kültür ve inanç etrafında yeniden tanzim etmeliyiz. Bu vesile ile, teşkilatımızın Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nı tebrik ediyor, bu yolda İslâmın hâdim-i hizmetkârı olan tüm çalışan ve emekli personelimizi hayırla yâd ediyor, sağlık ve esenlikler diliyorum. Haftamız, milletimiz için hayırlara vesile olsun.

 

Burhan ÇAKIR

Erzincan İl Müftüsü